Friday, May 11, 2007

f1

Yakışıklı bir Amerikalı çiftci kasabaya inmiş.
Bir kova, bir çekiç, iki tavuk ve bir de horoz satın almış.
Çiftcinin bütün bunları taşımakta zorlandığını gören dükkan sahibi ona akıl
vermiş :
- Çekici kovanın içine koy, kovayı bir elinde taşı. Tavukları koltuk

altlarına sok ve horozu da öbür elinde taşı..!
Çiftci, adamın dediğini yapmış ve kamyonetine doğru yürümeye

başlamış. Yakışıklı çiftcinin yolunu bir kadın kesip :
" Affedersiniz, acaba Çılgın Boğa Çiftliği'ne nasıl gidebilirim ? ".

Çiftci :
- Şansınız var, benim çiftliğim Çılgın Boğa'ya çok yakın.
Atlayın kamyonete sizi götüreyim...!
Kadın :
" Peki ama, sizin beni şimdi bir duvara yaslayıp, bana tecavüz
etmeyeceginizi nereden bileyim ? ".
Çiftci :
- Hanımefendi insaf, bir elimde içinde çekiç olan kova, koltuklarımın

altında birer tavuk, öteki elimde bir horoz varken, ben sizi nasıl duvara

yaslayıp tecavüz edebilirim ? ...
Kadın :
" Çok basit..! Horozu yere koy, üstüne kovayı geçir, çekici de

kovanın üstüne koy ki horoz kaçamasın...!

Ben de tavukları tutarım..."

Thursday, May 10, 2007

yine de teşekkürler

arada şu yağmurlar yüzüme yağıyor ya:)
arada bahar oluyor ya.

hava aydınlık ama göz yakmıyor
nefes alıyorsun sıcak değil
üşümüyorsun fakat

o günler çok fazla güzel oluyor.

o günlerde yaşadığıma şükretmeyi de biliyorum.başka zamanlarda isyan etsem.yok lan bişey yukarıda desem de.şu zamanları yaşadığım için o kadar mutlu oluyorum ki.birilerine teşekkür etme ihtiyacı duyuyorum.

Wednesday, May 9, 2007

şafak 5

askerde bir özlem ya da sıla hasreti gibi bişey çekemedim.çünkü buradan çıktığımda beni bekleyen hayatı düşündükçe ürktüm.ne bir işim var ne de bir fikrim.beni bekleyen sıcak bir ev
bile yok.buradaki kadar olmasa bile yine de beni kurallar bekliyor,kısıtlamalar.
burdan çıktığımda da adamdan sayılmayacağım.gittiğim ev rahat rahat ayaklarımı uzatabileceğim bir ev değil.zorunluluklar ve sorumluluklar bekliyor beni.
bunun bir de iyi tarafı var.askerliğin hasretini yaşamadım hiç.pek çoğu kadar zor geçmedi
benim askerliğim.ben bir şeyin ümidiyle yaşamadım.bir beklentiyle doldurmadım günlerimi
burada.
günler sadece geçti.ben bekledim günler geçti.
şafak sorduklarında gülüyorum.büyük bir tebessüm yayılıyor yüzüme az kalan şafağımı
söylerken.ama aslında beni o kadar da mutlu etmiyor askerliğimin bitişi.korkutucu bir hayat
bekliyor beni.
korkuyorum buradan çıkmaktan.istemiyorum gerçek hayata geri dönmeyi.burasını da sevmiyorum ama beni bekleyen diğer taraf çok daha iyi değil buradan.
bundan sonra yapacağım herşeyi yapmam gerektiği için yapacağım.işte hayat bitti.bundan
sonrası boş.bundan sonrası anlamsız.bundan sonrası gereksiz.

Sunday, May 6, 2007

şafak sayar gibi bir hayat yaşamak istemiyorum

şafak sayar gibi bir hayat yaşayacağımı düşünüyorum

ya belli bişey yok bozuk olmamı gerektiren

anksiyete diyebiliriz

favori halet-i ruhiyem

sık sık hissederim ben anksiyete yi

(sebebi belli olmayan sıkıntı)

hepimize olur

ama anlık oluyor

yani aslolan hiçbirşey değişmiyor

7sindeki 70indeki misali

sebebleri hep aynı

değişmiyor onlar

başından beri aynı duygular

ama depresyon -ulaşılmak istenen nihai duygu değilse- hiçbir şeyi çözmüyor

bazen bunu çözümlüyorum cevap o çıkıyor

geçici mi bilmiyorum ya

yaş oldu 26 ben hala nefret ediyorum

nereye kadar?

biyerden sonra bunun değişmesi gerekiyordu

belli bir yaştan sonra bir tevekkül lazım

böyle de gider de

gitmeseydi daha iyi olacaktı

yapacak bişey yok galiba

verebileceklerimle alabileceklerim benim almak istediklerimle uyuşmuyor

hayır uydurmanın da yolu var ben onu da yapmak istemiyorum

ben istiyorum ki (keşke) doğuştan ve hiçbir şey yapmadan sahip olsaydım

yani belki de aslında çözmek istemiyorum

çünkü bu bu anlama geliyor

tabi herkes gibi herkesin istediği bişeyleri istiyorum

moral istemiyorum ki

hiçbir şey istemiyorum

ben hiçbir şey istemiyorum

ben biraz "keşke" demek istiyorum belki

"ne yazık ki" falan diyebilirim

"ama" lar "fakat" lar

bişey değişmeyecek

dedim ya

o yüzden biraz bunları söylemek istiyorum

bişeyin değişmesi beni yine borçlu yapacak

istemiyorum ben borç

kimse bana bişey vermesin

ben de kimseden bişey almayayım

kimse benden bişey istemesin

benden beklenmesin başarı

sadakat

sevgi

özlem

para

saygınlık

istemiyorum

benden bişey istendiği zaman onu veremiyorum

vermek de istemiyorum

ya insanların beni benle kitlemelerinden nefret ediyorum

ya da çok seviyorum bunu

bayılıyorum buna;

kendimi isteklerimle prensiplerimin arasına sıkıştırmaya

Saturday, May 5, 2007

birileri bizimle çok eğleniyor.

answer to life, the universe and everything' sorusuna 42 cevabini veren akilli velet *(birileri, 19.09.2003 01:56 ~ 04:57)

sozlukte bunu okuyunca direk arattım google a.hakikatten 42 cevabını verdi ya.çok yaşa google

Thursday, May 3, 2007

saatler

saatlerin onikiyi geçmek gibi bir eğilmleri vardır.
bir an önce onikiyi geçelim de gün bitsin isterler.
akşam üzeri öyle değildir mesela.
akşam olmayı sevmezler ağırdan aldıkça alırlar ilerleme işini.
beş olunca güzel görünmediklerini düşünüyor olmalılar.
bir de gece olunca nereye kaybolduklarını hep merak etmişimdir.
sabaha kadar görünmezler ortalarda.
bir de bakarsın duruyor öyle.
duvardan bakıyor sana sekiz sekiz.
tabi bazı geceler vardır
(sanırım parası bitiyor o gecelerde)
hiç bir yere gitmez evde oturur seninle.
sen ona bakarsın o sana.
sigara yakarsın başını kaldırırsın.
bana bi paket vermeden şurdan şuraya gitmem diyor gibidir.
herşey bir yana sekizde dururken hep ayrı bir güzelliği olmuştur.
benim için

pink floyd

pinkfloyd David Gilmour & Rick Wright - Wet Dream - Waves.mp3
bu şarkıya hasta oldum ya

artık

artık belki de bazı zevkleri hiç yaşayamayacağız.eskiden ufak dokunuşlar vardı,heyecan dolu,titrek.artık onlar yok farkında mısınız?herşey daha aleni.zaten öyle olmayınca ben kızıyorum.ne de olsa "bu yaştan sonra"

olmayacak artık eskisi gibi tutkulu ilk öpüşmeler.o kadar uzun zaman oldu ki.hatta belki ilişkilerimin en sevdiğim kısmıydı ilk öpüşmelerim.çok korkardım.çok heyecanlanırdım.ama artık hiç olmuyor.hatta en son 6 yıl kadar önce yaşadım bunu.

ne sinir bozucu:en büyük aşkımın bile başındaki öpüşme istediğim gibi olmamıştı.ben çok uzatınca bu hazzı karşı taraf dayanamamıştı.gerçekten tutkuluydu.

çok çok uzun zamandır gerçekten güzel bir öpücük yaşamadım.şöyle yürek titreten.içimi ısıtan.kavuran,yakan.artık bir daha da hiç olmayacak sanırım.nasıl olabilir ki.büyüdük ya.durum artık çok farklı ya.artık çok daha farklı sorunlarımız var ya.

aq ben tekrar aşık olmak istiyorum.birden bire.beklemediğim bir şiddette.herşeyden vazgeçirircesine.

şimdi herşeyden vazgeçebilmek için hazırım!
ve biliyorum ki
şimdi herşeyden vazgeçmem gereken birşey yaşamak için yaşlandım!

olmuyor.bu hayatın zamanlaması bana hiç uyamıyor.ya da ben ona hiç uyamayacağım.

belki

belki de, olayların önemli bir kısmı, tanrının da umduğu gibi gelişmiyordur.
neden olmasın ki?belki bir parça bişeyler bıraktı dünya çiftliğine.kendi kendine çoğalsın sonra da hepsi benim hizmetkarlarım olsun diye düşündü.nasıl olsa çağırdığımda hepsi gelir ve ne emredersem yaparlar diye düşündü.
mesela bir kısmının ona inanmayacağı hiç gelmedi aklına.
ya da belki de biz ıstakozlarız:akvaryumda bekleyen,taze kalması gereken.ıstakozlara sorsan onlar da bilmez nerde olduklarını.belki de bir çiftlik burası.yok ama öyle olamaz di mi.
evet evet bu yanlış oldu.
ama yine de o kadar da güçlü olmayan bir efendi düşüncesi çok da uzak değil.çünkü evrenle kıyaslandığında o kadar küçüğüz ki.ayrıca benim bildiğim kadarıyla her zaman daha büyük bir organizma ya da nesne var.ya da tam aksi.daha küçük bir parça ya da organizma var.
eğer birileri uğraşıp bulmasaydı insanların çok küçük ve neredeyse sayısız hücrelerden oluştuğunu nasıl düşünebilirdik ki.hatta şimdi şu an bunu bilmemize rağmen kaç kişi bu konu üzerinde yeterince kafa yormuştur?benden başka kimseye garip gelmiyormu,bizim aslında bizden çok farklı trilyarlarca şeyden ibaret oluşumuz?insana bu kadar değer veren bu egomuz bu ufaklıklara ne kadar değer veriyor?peki acaba hücreye sorsak:o biliyor mu nerede olduğunu,kim olduğunu ya da amacını?niye sürekli çoğaldığı hakkında bir fikri olduğunu sanmıyorum.en azından bundan hoşlandığını düşünmüyorum.onunki pek zevkli olmasa gerek.siz nasıl hissederdiniz sürekli büyüyüp büyüyüp sonra ikiye bölünseniz?türünü devam ettirmek nasıl bir güdü olabilir ki?niye devam ettirmeliyim ben türümü?ya da ne olursa olsun yaşamaya çalışmak ne için?şimdi bizim bünyemizdeki hücrelerin tek yaptıkları bu:yaşamak ve çoğalmak.hücrelere sorduğunuzda bir cevap alabileceğinizi düşünüyor musunuz?
peki kendinize sorduğunuzda ne cevap alıyorsunuz?
ama siz insan olarak dönüp onların neden bunu yaptığını gayet iyi biliyorsunuz.sizin yaşamanız için onların bunu yapmaları gerekiyor.
peki biz kim ya da ne için bunu yapıyoruz?
ben baktığımda insanların birleşerek oluşturabildikleri birşey göremiyorum.(tabii ki bu çok normal.çünkü eğer ben bunu görebiliyor olsaydım adamın biri benden birkaç yüzyıl önce bunu görmüş ve herkese de söylemiş olurdu.hep öyle oluyor.)
tabi eğer evren dediğimiz şeyi biraz daha geniş bir açıyla irdelersek onun daha büyük bir organizma olduğunu görebiliriz.benim en çok merak ettiğim şey bir örnek daha görebilmek.bir başka güneş sisteminde bir gezegende bir insan türü daha görebilirsek,işte o zaman iki noktadan geçen bir doğrumuz olabilir.çünkü genel anlamda bir birinin eşi iki sistem olmuş olacak.yani çevremizdeki güneş sistemlerini daha farklı algılayabileceğiz.belki de bunu keşfedemeyeceğiz.belki de keşfedip yavaş yavaş bütün evreni birbirine bağlayan organik yapı
insan olacak.belki de bir doğumun ilk evrelerindeyiz.daha bir iki haftalık bir canlının ilk hücreleriyiz.

delilik

"Delilik" denilen olgu acaba milattan falan epey önce,daha insanlar topluluklar oluşturmaya başlamadan önce,var mıydı?:sanmam.
"Delilik", tanımı gereği,bir topluma,bir toplumsal genel-geçer kurallar,normlar bütününe ihtiyaç duyar.Onlar olmadan olamaz çünkü eğer ortada kural ve ya norm olmazsa ona aykırı olamaz.
Şimdi tanımımız doğrultusunda "delilik"in ortaya çıkışını toplumun ortaya çıkışıyla aynı zamana isabet ettirmek durumundayız.yani daha öncesinde birkaç çeşit davranış kalıbı(ya da belki binlerce) mevcut idi.bunlardan bir kısmını seçerek toplumsal,kabul edilebilir, norm yaptık.acaba yanlışı seçmiş olabilir miyiz?yani belki de arkamızda bıraktığımız diğer davranış türleri daha başarılı olabilir miydi?malum şu anki dünya çok başarılı bir dünya sayılmaz.insanların sürekli birbirlerine ,sair şekilde, zarar verdiği bir dünyada yaşıyoruz.insanlar gereksiz yere birbirlerini öldürüyorlar.birbirlerinin üzerinde baskı kuruyorlar.birbirlerini eziyorlar.belki de diğer bilinçler galip gelseydi durum çok farklı olabilirdi.içinde doğup başka alternatifi pek de hayal edemediğimiz bu toplumun birer ferdi olarak aklımıza(!) hiç gelemeyecek çok farklı ,belki çok güzel, bir düzen içerisinde yaşıyor olabilir miydik acaba?
Her neyse.benim tartışmak istediğim diğer önemli konuya döneyim.hani diyoruz ya:"dahilik ile delilik arasında çok ince bir çizgi vardır".hatta çoğu zaman birbirine karışır bunlar.tarihte çok zaman gömüşüzdür dahilerin gidişatı alt üst ettiklerini.işte toplumların yavaş yavaş oluşumları esnasında da bu normları,bu konan kuralları bir dahiye borçlu olabilir miyiz acaba?yani acaba o dönemde birileri çıkıp böyle bir oluşumun yolunu yapmış olabilir mi?ve bu insan bir deli olabilir mi?ve bizler de onun "deli"cikleri olabilir miyiz?

Wednesday, March 28, 2007

natres

ilk blogum
öğrenir öğrenmez aldım.diğer benden önce başkası bu ismi alsın istemedim.belki işime de yarar.henüz bilmiyorum neleri buraya kaydedebilirim.
devam eder elbet...